
Kırılgan olduğumuz, alıngan olduğumuz, kendimizi yalnız ve sevgisiz hissettiğimiz anlarda bazen hepimizin sevgiye ihtiyacı oluyor.
Bir destek, yanımızda güvenilir bir arkadaş, bir dost arayışlarımız.
Bizi teselli edecek, yanımızda olduğunu vurgulayacak, sevildiğimizi hissettirecek anları hayatımızın içinde yaşayarak öğreniyoruz.
Bu bazen bir insan, bazen ise evimizde bize bu uzun ve zorlu hayat yollarında hayat arkadaşlığı yapan sevimli hayvanlarımız oluyor.
Ve yürümeye yeni yeni başlayan iki bebek karşılaştıklarında bu güzel davranışı sergiliyor.
Önce karşısındaki bebeğe iki kolunu açıp sarılıyor. Yanağından bir öpücük ve burun buruna sevgi teması başlıyor.
Böyle bir sahnede biz büyükler hemen gülüşüveriyoruz. İki bebeğin burunlarıyla birbirlerini sevmeleri hoşumuza gidiyor, gülümsüyoruz.
Yani anlayacağınız arakadaşlar
Burun buruna sevgi gösteri sadece bebekler üzerinde yaptığımız bir durum olarak kalıyor. Sadece bebekler, çocuklar ve evcil hayvanlarımız burun buruna sevgi temasından nasibini alıyor.
Ağız tadıyla sevemiyor, sevilemiyoruz
Yürekten gelen masum bir sevgi duygusuyla hep davranışlarımıza dikkat ediyoruz
Bu noktada acaba korktuğumuz, bize yakışmaz dediğimiz ne olabilir diye düşünüyorum.
Oysa sadece sözle, davranışlarla sevilmenin ve sevmenin dışında biliyoruz ki hepimiz dokunarak sevmek, sevgiyi gerçekten yürekte hissederek mutlu olmanın diğer bir yolu.
Burun buruna büyükler arasında böyle bir sevgi gösterisi şekli yok ( Bu noktada tabiki başka toplumlardan bahsetmiyorum)
Neden büyükler kendi aralarında arada sırada da olsa en mutlu oldukları anlarda burun buruna sevmiyorlar.
Ayıp, karakterimiz kaldıramaz değil mi ?
Bizi gören kişiler ” ellerini ağızlarına götürüp parmak uçlarıyla ağzını kapatırmış gibi şaşkın yüz ifadeleriyle aaaaaaaaa der değil mi ? Ya da yanında ki kişinin koluna ani bir dirsek darbesiyle vurup, gözleriyle sizin olduğunun noktayı işaret eder değil mi ?
Bebeklerin sahip olduğu böyle bir lüksümüz yok..
Oysa ki bu içimizde barındırdığımız bu güzel duyguları bebekler ve hayvan üzerinde uyguluyoruz.
Buradan bu sonuç çıkıyor.
Ayıp olur, bana yakışmaz
Çok üzgünüm ” hep alalem ne der” sorgulamasıyla içimizdeki duygularımıza hep kelepçe vuruyoruz.
Böylece içimizdeki masum duyguları yitiriyor
İçimizdeki bebek ölüyor
İçimizdeki çocuk ölüyor
Biz büyümenin
olgunlaşmanın,
adam gibi adam olmanın
kadın gibi kadın olmanın iyi bir şey olduğunu sanıp
Hep sorgulayan, eleştiren, göz göze gelmekten kaçınan sevmekten, sevilmekten korkan bir beden ve ruhla karşılaşıyor.
Gülümsemesi solmuş, gözlerinin içi ışıl ışıl parıldayan, başı önde, boş boş duyarsız gözlerle dünyaya bakan sevgiden, dokunmaktan korkan yaşayan bir cesetle karşılaşıyoruz.
İnsan insanı yanaklardan doya doya öpmekten korkanken, gözlerinin içine bakarak sevmekten çekinirken, burun buruna sevilmek hep karşıdan bakacağımız hayallarimiz gibi kalıyor.
Bakın bir köpek ve bir insan nasıl birbirbirlerine burunlarıyla dokunarak sevgilerini sunuyorlar. Günün fotoğraf paylaşımı işte bu arkadaşlar. İnsan + insan = İnsan ve hayvan sevgisi